10 Şubat 2014 Pazartesi

Kırmızı Bisiklet/Can Dündar

Bugün sizlere bahsedeceğim kitap Can Dündar'ın Kırmızı Bisikleti. Can Dündar'ın bu kitabını okuduktan sonra Yarim Haziran ile beraber iki kitabını okumuş bulunmaktayım.


Yarim Haziran gerçekten hoş bir kitaptı, beğenip iki defa okuduğumu biliyorum. Dili sade,konular özgün ve günümüzden. Nasıl beğenilmesin?

Bugün ise Kırmızı Bisikleti tanıtacağım okumayan arkadaşlarımız için.
Kırmızı Bisiklet babalar ve evlatları konusunu baz alınarak oluşturulmuş bir kitap. Zamanın gelip geçiciliğine dayanmaya çalışan yazar,en sonunda yenilir ve kitap böyle başlar. :



"Geç,istediğin gibi seç..ister ağır aksak,ister koşar adım" dedim bizim ihtiyara."Bu dönüşü olmayan yolculukta ya gideriz,ya gitmeyiz bir bu kadar daha"
"Yanılıyorsun dostum",dedi ihtiyar. "kalıcıyım ben,asıl sensin geçen" 
Sonra sesindeki yakıcılığın farkına vararak belki,kulunuzu teselliye girişti : "Sana hazırladığım süprize bak : Doğumgünündü dün,babalar günü yarın. Babanın oğluydun dün,oğlunun babasısın bugün..Kıymetini bilsen hayat,nihayetsiz bir düğün"dedi ve uzaklaştı.Çevirirken bir kez daha kum saatini baş aşağı şükranla fısıldadım ardından adını:
-Zaman.





Babalardan ve oğullardan bolca söz eder yazar. Neden çocuklarımızla ilgilenmiyoruz sorusuna açıklık getirmeye çalışıyor çoğunlukla:

"Ben aslında O'nun için çalışıyorum,sıkça sarıldığımız bir bahanedir ama O'na hiçbir zaman "Daha çok parası olan bir baba mı istersin,daha çok seninle olan bir 'baba mı' diye sormamışızdır. Babalık için uçurtma almak yetmez,birlikte uçurmak gerekir.



Kitapta araştırmalara da yer verilmiş. Örneğin Rob Parsons'un 60 Dakikalığına Baba kitabından alıntı:

Günün ancak 40 saniyesini babasına ayıran bir çocuk,ortalama 3 saatini televizyon karşısında geçiriyor.
Araştırmalar gösteriyor ki babaların ilgisine mazhar olan çocuklar,anaokulu çağında sosyal açıdan daha başarılı oluyor.16'sına geldiklerinde sınavlardan daha iyi sonuçlar elde ediyor ve 21'ine geldiklerinde suç işleme olasılıkları daha düşük oluyor.

Yazar "Ödevini yaptın mı'dan önce Bir derdin var mı'yı sorun" diyor. Sınavdan,sınav sisteminden;hırslı anne babanın çocuklarından;intihara meyledişlerinden ve intihar vakalarından söz ediyor.




Yazar evlatları ve babaları dönemlere ayırarak bakınız şöyle işlemiş:

"Evlatlar açısından babalık üç döneme ayrılır: İlki  "Benim babam gibisi yok" dönemidir.İkinci dönem biraz daha büyüyüp başkalarının babalarıyla tanıştığımız ve kendimizinki ile kıyasladığımız dönemdir.Üçüncü dönem "Eksiği fazlası vardı ama çok iyi adamdı" dönemidir.Bu cümleyi genellikle bir pişmanlık ifadesi izler.

Babalar açısından evlatla ilişkiler de üç döneme ayrılabilir.İlki "Yavruma canım feda" dönemidir.İkinci dönem "Hiç vaktim yok ki" dönemidir.Ve son dönem: Artık evladını sevmeye vakti vardır,lakin seveceği evlat çoktan yuvadan uçmuştur."




Yazar masalların gerçek yüzlerini de biz okuyuculara sunmaya çalışmış. Hatta sırf bu yüzden çocuğuna masal okuyamamaktan yakınıyor.

"Biraz daha araştırınca anladım ki sadece 'Alis değil,bizim Pamuk Prenses,Uyuyan Güzel,Külkedisi,Çizmeli Kedi yani tanıdığımız masal kahramanlarının çoğu 17.yy'da Fransa'da halk arasında anlatılan yarı-pornografik öykülerden çıkıp gelmiş.Zamanla sansürlenerek günün koşullarına uydurulmuş.(Kırmızı Başlıklı Kız da öyle) Tanrı aşkına söyleyin,bildiğiniz sağlıklı bir masal var mı?

Malum yazar,çocuklardan bahsediyor ya;oyuncaklardan da bahsetmeden geçemiyor. Pokemon ve Barbi bahsettiği oyuncaklardan birkaç tanesi. Barbi'nin 60'larda çıktığını ve çocukları yönelttiği noktalardan bahsederken Pokemonun da (Pocket monster"Cep canavarı") çocuklarda dövüşerek kazanma içgüdüsünü tetiklediğini belirtiyor.
Oyuncak Furby ile ilgili yaşadığı bir olaydan yola çıkarak:

Nesnelerle olduğu gibi insanlarla da işlevsellik ölçüsünde ilişki kuran bir kuşak yetişiyor.Daha çok sayıda yaşlının huzurevlerine çekilmesinin nedeni bu bence.Boşanmaların hızla arması da ondan. Bozulunca değiştiriyoruz artık.




Oyun kavramına gelince yazar bu konuda:

Özel de oyun,genelde de çocukluk Aydınlanmanın bir ürünü,çocukluğu tanımayan dolayısıyla çocuğa yaşına özgü giysi,aş,eğitim,oyun sağlamayan Ortaçağ'dan sonra Rönesans'la çocukluk da keşfedilmiş ve çocuk,çocukluğunu bilmiş. Türkiye'de çocukluğun keşfi ise Tanzimat'a rastlıyor.Çocuk parkları,bebek giysileri,bebe mamaları,Meşrutiyet sonrasının icatları.Cumhuriyet bu eğilimi beslemiş ve 23 Nisanla adeta çocukluğu tescil etmiş. 




Televizyon hususunda da:

Neil Postman "Çocukluğun Yokoluşu'na göre Tv çocuklukla ve yetişkinlik arasındaki sınır çizgisini yok ediyor. Kitaptan farklı olarak televizyonun anlaşılmak için özel bir eğitim gerektirmediğine ve genç-yaşlı  zengin-fakir okumuş-cahil ayrımı yapmadan 6 ile 60'a kadar herkese ulaşabildiğine dikkat çeken Postman Tv çağının insanları 3 gruba ayırdığını söylüyor:

Bebek,ihtiyarlar ve yetişkinçocuklar.





Can Dündar,babalığından oğlunun büyümesine kadar geçen süreyi biz insanlara güzel bir şekilde anlatmaya çalışmış. Bence bu yıl babalar gününde babanıza bu kitabı hediye edin. Kitap sonunda ne kadar doğru bir hediyede karar kıldığınızı anlayacaksınız.

Herkese ve özellikle tüm babalara iyi okumalar.

Dipnot 1 : Bıçaklar kesmedi de tenimi,bir kötü sözle öldüm.
Dipnot 2 : Sabra sığınmıyorsan,unutmak en iyisi.

0 yorum: